Fariğ Ne Demek Osmanlıca? Bir Kelimenin Derinliklerinde Kaybolmak
Kayseri’nin taş sokaklarında yürürken bazen kafamda bir soru belirir, tıpkı o soğuk akşamda olduğu gibi. Dışarıda yağmur yağıyor, üzerimde kalın bir mont var ama içimde bir sıcaklık hissetmiyorum. Sonra, birdenbire, kafamda yankılanan bir kelime beliriyor: “Fariğ.” Evet, bu kelime, Osmanlıca bir terim. Ne anlama geldiğini merak ediyorum, ama hiç düşündünüz mü, bir kelimenin ne kadar derin olabileceğini? Her zaman, duygularımızı, ruh halimizi anlatacak doğru kelimeleri ararız, ama bazı kelimeler, bir anda çok daha fazlasını anlatabilir. İşte “Fariğ” de öyle bir kelime. Ve bir an, bu kelimenin peşinden gitmeye karar veriyorum.
Bir Kitap, Bir Kelime
Bir gün, babamın eski kitaplıktaki Osmanlıca sözlükleri karıştırırken buldum. O kadar eskiydi ki, sayfaları neredeyse sararmıştı. Her biri geçmişin bir izini taşıyor, sanki her harf bir zaman yolculuğuna çıkıyordu. Babamın kitaplarına bakarken birdenbire gözüm “Fariğ” kelimesine takıldı. Merakım, beni o an bambaşka bir zamana götürdü. Babamın gözlüğünü takıp, elime aldım o eski kitabı. Sayfaları çevirdikçe, kelimenin ne kadar özel olduğunu fark etmeye başladım.
“Fariğ”, Osmanlıca’da terk edilmiş, ayrılmış, ayrılan kişi anlamına geliyormuş. Ve bu, aslında sadece dilde değil, insanların hayatlarında da bir dönüm noktası olmuş. Birinin, bir şeyden ayrılması ya da terk etmesi, bazen yalnızlıkla birlikte gelir. Bazen de özgürlüğün kapısını açar. Ama bu kelimeyi düşündükçe, içinde taşıdığı boşluğu hissediyorum. “Fariğ” kelimesi, sanki kalbin kırıldığı, hayal kırıklığının, yalnızlığın bir simgesi gibiydi. Bunu ilk öğrendiğimde içimi bir hüzün kapladı. Hayal kırıklığı, terk edilme… O an bu kelimeyi kendi ruhumda da hissettim.
Bir Anı, Bir Duygu
Bir zamanlar, küçük bir çocuğum ve yaz tatillerini, dedemin evinde geçirirdim. Dedem bana çok eski kitaplar okur, bazen Osmanlıca yazılarla dolu notlar gösterirdi. Bir akşam, o kadar büyük bir sessizlik vardı ki, adeta zamanı durdurmuş gibi hissediyordum. Birden, dedem bana eski bir hikaye anlatmaya başladı. Bir kahraman, sevdiği kadından ayrılmıştı ve o ayrılık, adeta bir “Fariğ” gibi, kalbinde bir boşluk bırakmıştı. O an, dedemin bana o eski kelimelerle söylediği hikayeyi dinlerken, sanki o terk edilme duygusunu tüm bedenimde hissettim.
“Fariğ” demek, birini kaybetmek, birine veda etmek demekti. O terk edilmenin, bir zamanlar kaybolmuş olmanın hikayesiydi. Ama nedense, birdenbire, bu kelime bana sadece hüzün değil, bir umut da getirdi. Çünkü terk edilme, bir son değil, belki de yeni bir başlangıcın habercisiydi. Bir şeyin bitmesi, başka bir şeyin başlaması anlamına gelebilir. Bunu o an fark ettim. O terk edilme ve yalnızlık, sonunda insanı büyütür, ona daha güçlü olmayı öğretir.
Fariğ: Geçmişin Göğüs Geren Kelimesi
Şimdi, yıllar sonra, dedemin bana anlattığı hikayeyi hatırlarken, “Fariğ” kelimesinin yalnızca bir dilde değil, bir yaşamda nasıl bir dönüşüm sağladığını daha iyi anlıyorum. İnsan bazen hayatında ayrılıklar yaşar, terk edilir ya da kendisi terk eder. Ama bu her zaman son anlamına gelmez. Geçmişte yaşanan her terk edilme, bir sonraki adıma, daha bilinçli, daha güçlü bir şekilde devam etmek içindir. Benim için “Fariğ”, ayrılık değil, yenilenme ve yeniden doğuşun sembolüdür. Bir kalp kırıldığında, bir şeylerin bittiğini hissettiğinde, aslında içindeki başka bir şeyin doğmaya başladığını da hissedebilirsin.
O akşam, Kayseri’nin soğuk sokaklarında yürürken, “Fariğ” kelimesi kafamda çınladıkça, bir umut doğdu içimde. Terk edilmek, ayrılmak… Evet, belki bu zor bir deneyim. Ama her şeyin sonu da olabilir, başlangıcı da. Kendimi “Fariğ” gibi hissettiğim o anları hatırladım. O terk edilmişlik, o yalnızlık, bana güç vermişti. O günden sonra, “Fariğ” kelimesi sadece Osmanlıca bir sözcük değil, hayatımın bir parçası oldu. Bir anı, bir duygu, bir dönüm noktası… Her ayrılıktan sonra, insan yeniden doğar, daha güçlü bir şekilde yeniden var olur. Belki de hayatın en güzel yanlarından biri, her terk edilmeden sonra, yeniden başlangıç yapabilme cesaretini bulabilmektir.